29 Ekim 2007 Pazartesi

13 Ekim 2007 Cumartesi

Karaman-Taşkale ve Toros'larda Yörükler

Taşkale'nin tek bakkalı, toplasan 200 kalem malı ya var ya yok. Aslında düşününce fazlasına da çok mu gerek var. Çocukluğumuzun bakkallarını hatırlıyalım, çok mu farklıydı.
Oraların ileri gelenlerinden, hiç olmadı ailesini gezdirecek bir aracı var, bu aracın benzerini Koç Müzesi'de de görebilirsiniz...
Motor mu yorgun düşmüş, Mehmet Amca'mı bilinmez! İkis de dinleniyor işte...

Kar beyaz tişörtü ile sokağı seyreden bu çocuk, fotoğraf makinelerimize, yabancılığımıza rağmen bizimle hiç ilgilenmeyen yegane kişiydi gezdiğimiz yerlerde...

Gün batımında koyunları, köpekleri ve yorgunlukları ile çadırlarına dönen yörükler...

Toros'ların oksijeninden olsa gerek yanakları al al olmuş Yörük çocuğu...

...

Bizi çadırlarına davet eden yörük ailesi. Öğrendiğimize göre artık eskisi gibi yazlarını dağlarda geçiren yörüklerin sayısı oldukça azalmış. Biz şanslıydık, onlara rastgeldik, onlarla tanışabildik ve ayranlarını içebildik...

Prag'dan Bir Kaç Kare!







14 Ağustos 2007 Salı

Hırvatistan!









Hazır Türk'lere vize uygulanmıyorken gitmenizi tavsiye ederim. Bir sürü fotoğraftan küçük bir kısmı yukarıda beğeninize sundum. Zagreb'de başlayan yolculuğumuz Opatija, Zadar, Split, Dubrovnik ile devam etti. Tüm Dalmaçya kıyılarını arşınladık diyebilirim. Her başka bir ülkeden dönüşte, "Tamam güzeldi ancak ülkemiz gibisi yok, Türkiye cennet!" sözümü bu seferlik söyleyemiyorum, gerçekten ölmeden görülmesi gereken yerlerden birisidir herhalde. Hele Dubrovnik, belki de ölünecek yer.
Seyahat boyunca gördüğümüz her kalenin Osmanlı'dan korunmak için yapılmış olması, bugün aslında Hırvat ekonomisinin Osmanlı'ya çok şey borçlu olduğunu düşündürüyor insana, zamanında Osmanlı'dan korunmak için yaptıkları onca kaleden bugün kazandıkları giriş ücretleri oldukça kaydadeğer olsa gerek... Neyse fotoğrafları klasifiye ettikçe güzel fotoğrafları paylşamaya devam edeceğim.